Kaan Polat CÜREKLİBATIR
İstanbul, 80’li yıllar: yaz akşamüzeri, şimdi Levent’in ‘yeşil tepelerinde’ mahallenin çocuklarıyla buluşabiliyor; konutumuzdan yalnızca birkaç metre uzaklıkta, iki kale direğinden ibaret, çıplak bir alanda top oynayabiliyoruz: Ben, Murat ağabeyim ve babam! Ne teknik var, ne de taktik; en büyük motivasyon unsurumuz, babamın yüreklendiren bağırışları; o sayede güçlü gruplara açık açık baş tutabiliyorduk!
Nasıl baş tutmayalım? ‘Devasa’ bir gölge kıpkızıl üzerimize devrilmiş, giysisi kuşamı, son derece sade; siyah spor eşofmanlarıyla, alana inmiş; tok sesi, üzerimizdeki havayı tümden değiştiriyordu. Hatırlamamak elde mi? Zihnime sözü sözüne şu sözleri kaydetmişti. ‘’ …Mutlaka gayret etmeli, müşahede yapmalı…’’
Babamın ‘başarı stratejisi’!..
Babamın, hayatta iyi bir insan olabilmek için, iyi bir ekip oyuncusu olabilmek için zorunlu bulduğu şeyler vardır. Onlar olmazsa insanın hayatta başarılı olamayacağını düşünür. Bu, onun formasyonunun ‘mücadele’ insanı olmasından ileri gelir. Onun gözünde bir insan iki ana temel üzerinde başarılı olur. Birisi çabadır, birisi müşahededir.
Çaba, beşerde ikinci tabiat halinde olmalıdır. Yani düştüğünde kalkmalıdır. Mücadeleci olması lazımdır. Ancak yetmez. Çaba insanı bir yere kadar götürür, ondan sonra bir müşahede lazımdır. Müşahede, bir platform oluşturur. Bu platform insanın müşahede platformdur; içinde yaşanılan toplumu ve periyodun insanını mümkün mertebe kavrayabilmek, bu sayede tarihî misyonunun şuurunda bir insan olabilmek!
Demek ki, bir insan başarılı olabilmek için kesinlikle gayret azmine sahip olmalı, zorluklardan yılmamalı, her düştüğünde ayağa kalkmalı; hem de gözlemci olmalıdır.
Futbolda da iyi bir oyuncu olabilmenin püf noktası burasıdır. Uğraş etmek ve oyun idrakini iyi kavrayabilmek; muvaffakiyetin ‘olmazsa olmaz’ unsurları!
Bu ‘mücadele azmini’ ve ‘oyun idrakini’, küçük yaşta babamdan öğrenmiştim.
Haydi o yılların hafızamda kalan anlarını, babamın futbol halini bir yoklayalım. Motamot hatırımdadır.
Nerede babam, orada mücadele!..
Sonlandığında, halı alanda, top geçer adam geçemezdi. Yenilgiyi de asla kabul etmezdi. ‘Bir adamın karakteri, alanda verdiği gayretle belirli olur.’’ sıkıntısı. Koşmaya gayret etmeye beni ve Murat’ı teşvik ederdi.
Baştan aşağı cüretti.
Saha içinde hayatta olduğu üzere daima gayret ettiğini gördüm. Futbol yeteneği, sanat yeteneği kadar iyi değildi, teknik değildi, taktik bilgisi yoktu tahminen fakat daima çaba ederdi.
Rakiplerinin endişeli düşüydü. Defansta oynar, rakip çalım atmaya kalktığında karate refleksiyle adamı yere indirirdi. Rakip babama sevgi ve hürmetinden hiç itiraz etmezdi. Babam yeniden de mahcup olur, yüzünde hafif bir tebessüm, rakip oyuncunun elinden meblağ, ayağa kaldırırdı.
Ne öğrendiysem ondan öğrendim. Kendi başarından çok, kadronun muvaffakiyetini düşünmeyi, gruba aidiyet hissiyle hareket etmemi öğütlerdi.
‘Her türlü sıfat ve unvanlardan uzak, ayakların yere sağlam basmalı, yalnızca kendine karşı sorumlu değil, alanda arkadaşlarına karşı da sorumlusun .’’ kaygısı.
Teknik, taktik idmanı değil, kişilik ve karakter idmanı yaptırıyordu.
Bahçe işlerini çok sever, domatesini, biberini kendi yetiştirirdi. Bahçeyi ben sulardım.
Bir gün, ‘’Kaan, bahçede kaç kavak ağacı var?’’ diye sordu. Bilemedim. Utanmıştım.
Lakin o bakmayı, görmeyi öğretiyordu.
Avrupa Şampiyonası’na gelince…
Avrupa Şampiyonası’nın, yarı final maçları epey tempolu geçti;en çokta dikkatimi ne çekti biliyor musunuz; fizik gücü ve oyun idraki gelişmiş grupların, sonuçları da kolay alması!
Farkındaysanız, bizim ulusal grubumuz, yüksek tempoda oynanan maçların hiçbirisini , başından sonuna tıpkı dirilikte götüremedi! En iyi oyuncularımızın bile vakit zaman oyundan ‘kaybolduğunu’, yani ‘ dinlendiğini’ kim inkar edebilir? Günümüzde bile, ekiplerimizin birden fazla, memleketler arası turnuvalarda maçları, ‘fizik güç’ yetersizliğinden kaybetmiyor mu?
Ajansspor